Görevsizlik Kararı İddianame Yerine Geçer mi? — Adaletin Antropolojisi Üzerine Kültürel Bir İnceleme
Kültürlerin Adaletle Kurduğu Bağ
Bir antropolog olarak her kültürde dikkatimi çeken bir ortaklık var: İnsanlar her yerde adaleti arıyor, ama her kültür onu farklı biçimlerde temsil ediyor. Görevsizlik kararı gibi bir hukuki terim bile, bu farklılıkları anlamak için eşsiz bir pencere sunuyor. Çünkü her toplum, adaletin sınırlarını kendi sembolleriyle çizer; kimisi bu sınırları kutsal ritüellerle, kimisi ise yazılı yasalarla belirler.
Bir mahkeme “ben bu davaya bakamam” dediğinde, bu yalnızca bir yargısal işlem değildir. Antropolojik açıdan bu bir “sembolik geçiş ritüeli”dir. Tıpkı bir topluluğun yeni bir döneme geçerken eski rollerden arınması gibi, hukuk da davayı kendi alanından çıkararak başka bir alana gönderir. Bu nedenle şu sorunun cevabını aramak, hem hukuku hem kültürü anlamak açısından önemlidir: “Görevsizlik kararı iddianame yerine geçer mi?”
—
Ritüel Olarak Görevsizlik: Yetkinin Elden Çıkışı
Antropolojide ritüeller, bir toplumun düzenini koruma araçlarıdır. Her ritüel, kimlerin hangi sınırlar içinde hareket edeceğini gösterir. Hukuk da kendi içinde ritüellerle işler; görevsizlik kararı bu ritüellerden biridir. Bir mahkeme, görevsizlik kararı verdiğinde aslında bir “yetki devri” ritüelini yerine getirir.
Bu ritüelde iki temel aşama vardır:
1. Yetkinin reddi: Mahkeme, önündeki dosyanın kendi alanına ait olmadığını ilan eder.
2. Yeni alana geçiş: Dosya, görevli mahkemeye gönderilerek “ritüel tamamlanır.”
Antropolojik bakışla bu, bir topluluğun üyelerinden birinin artık başka bir topluluğa katılmasına benzer. Bir bireyin bir köyden ayrılıp başka bir köye kabul edilmesi gibi, dava da bir yargıdan diğerine geçer. Ancak bu geçiş, yeni bir başlangıç anlamına gelse de, iddianamenin yerini tutmaz.
—
Hukuki Gerçeklik: Görevsizlik Kararı ve İddianame Arasındaki Fark
Hukuki açıdan net biçimde söylemek gerekir ki; görevsizlik kararı iddianame yerine geçmez.
Çünkü iddianame, savcılığın suçlamayı somutlaştırdığı bir belgedir. Yani “bu kişi şu fiili işlemiştir ve şu delillerle suçlanmaktadır” diyen, suçun sınırlarını çizen metindir.
Görevsizlik kararı ise, mahkemenin kendine dair bir tespitidir: “Bu dava benim görev alanımda değil.”
Dolayısıyla iddianame bir “suçun anlatısı” iken, görevsizlik kararı bir “yargı alanının tanımıdır.” Bu iki metin, farklı sembolik düzlemlerde işler. İddianame failin kimliğini belirler, görevsizlik kararı ise sistemin kimliğini.
—
Semboller ve Topluluk Yapıları: Adaletin Kültürel Kodları
Her toplum, adaleti temsil eden semboller üretir. Afrika’nın bazı kabilelerinde adalet, topluluğun ortasında yakılan bir ateşle temsil edilir. Ateşin sönmemesi, topluluk içinde huzurun devam ettiğini gösterir.
Modern hukuk sistemlerinde ise bu sembol, mahkeme binasının kapısında yazılı “Adalet Mülkün Temelidir” sözüdür. Fakat sembolün biçimi değişse de özü aynıdır: Adalet, düzenin ve aidiyetin koruyucusudur.
Görevsizlik kararı da bu sembolik yapının bir parçasıdır. Mahkeme, bir davayı reddettiğinde aslında düzenin bütünlüğünü korur; yanlış alanda verilmiş bir karar, adaletin kutsallığını zedelerdi. Bu nedenle görevsizlik, sistemin kendi kimliğini koruma biçimidir — tıpkı bir topluluğun ritüellerle kendi sınırlarını yeniden çizmesi gibi.
—
Kimlik ve Adalet: Kimin Sözü, Kimin Yetkisi?
Antropolojik açıdan “yetki” kavramı, kimlik inşasının merkezinde yer alır. Her kültür, kimlerin konuşma hakkına sahip olduğunu belirler. Bazı toplumlarda yaşlılar karar verir; bazılarında şamanlar, bazılarında ise hukukçular. Mahkemenin görevsizlik kararı da bu anlamda “benim sesim bu konuda çıkmamalı” demektir. Bu, bir tür öz farkındalıktır: Sessizliğin bilgeliği.
İddianame ise bunun tam tersidir — sesin yükseldiği, suçun dillendirildiği yerdir. Antropolojik olarak biri “susma”, diğeri “konuşma” ritüelidir. Bu yüzden biri diğerinin yerini alamaz; çünkü biri düzeni korur, diğeri düzeni dönüştürür.
—
Kültürlerarası Bir Bağlamda Düşünmek
Bir Afrika köyünde suçluluk, topluluk önünde yapılan bir itiraf dansıyla sona erer; bir Japon mahkemesinde ise sessizlik, saygının göstergesidir. Her iki durumda da adalet, kültürel bir performanstır. Görevsizlik kararı da modern toplumların bu performansının bir parçasıdır: Rolünü bilen, kendi sınırını aşmayan bir sistemin göstergesi.
Ancak soru şu şekilde yankılanır: Bir sistem, çok fazla görevsizlik kararı verdiğinde, adaletin ritüeli mi güçlenir yoksa anlamı mı zayıflar?
—
Okuyucuya Antropolojik Bir Davet:
Kültürler farklı olsa da, hepimiz adaletin bir parçasıyız. Kimi zaman sessiz bir gözlemci, kimi zaman bir fail, kimi zaman bir mağdur.
Peki siz, kendi kültürünüzdeki “görevsizlik” anlarını hiç fark ettiniz mi? Bir mahkeme gibi, siz de bazen kendi hayatınızda “bu benim alanım değil” demediniz mi?
Ceza Dairesi’nin 25.05.2015 tarihli, 2013/14130 E. ve 2015/29746 K. sayılı kararında; iddianame, “kişinin suçlandığı resmi belge” olarak tanımlanmakta olup, iddianame yerine geçen belge ise, doktrinde “ kamu davası açılmasına imkan veren ve savcı dışındaki makamların düzenlediği belge ” olarak tanımlanmaktadır. İddianamenin ve İddianame Yerine Geçen Belgenin Kabulü Ersan Şen Hukuk ve Danışmanlık makale iddianame-ve-iddianam… Ersan Şen Hukuk ve Danışmanlık makale iddianame-ve-iddianam…
Elif! Her düşünceniz bana hitap etmese de katkınız için teşekkür ederim.
Yargılamanın görevi dışında kalan bir suç nedeniyle başka bir mahkemenin görevli olduğu yönünde karar vermesi görevsizlik kararıdır. Yargıtay 15. Ceza Dairesinin 2019/10102 Esas, 2020/1052 Karar sayılı dosya üzerinden görevsiz mahkemenin hüküm kurması nedeniyle bozma yönünde karar verilmiştir.
Cengiz! Değerli yorumlarınız, yazıya metodolojik bir sistem kazandırdı ve bütünlüğünü sağladı.